Mut Son Dakika
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

HABER ARA


Gelişmiş Arama

TÜRK ASKERİ, KİMİN ASKERİ?

İSMAİL ŞİMŞEK

06 Eylül 2024, 09:28

İSMAİL ŞİMŞEK

Bu ülke, darbeden ve darbe girişimlerinden çok çekti.

Darbe demek istikrarsızlık demek ülkenin onlarca yıl geriye gitmesi demek demokraside, ekonomide, sivil siyasette toplumsal yaşamda hemen hemen her alanda onlarca yıl kaybetmesi demek. 

Bugün yaşanan ekonomik kırılganlıklarımızın kronikleşen ekonomik sorunlarımızın kökenine inildiğinde darbe ve darbe tehditlerini görürsünüz. 

Darbenin, istikrarsızlığı istikrarsızlığın güvensizliği, güvensizliğin iç ve dış yatırımların başka ülkelere yönelmesini tetiklediğini tüm bu alanlarda ekonomik büyümeyi sekteye uğrattığını ve dolayısıyla GSYİH ve kişi başına düşen milli gelir, istihdam gibi önemli ekonomik sorunları ülkenin başına musallat ettiğini görürsünüz. 

Örneğin 28 Şubat 1997 e-muhtırasının bu ülke için ekonomik kaybının 265 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde gerçekleşmiş bir darbenin maliyetini siz hesap edin. Bugün bu ülkenin darbeler tarihi incelendiğinde toplam ekonomik kaybın doğrudan 2,5 trilyon dolar olduğu ifade ediliyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu mevcut milli gelirle birlikte 3,5 trilyon dolar demek. Kişi başına düşen milli gelir 45 bin dolar demek, tam bir refah ikliminin yakalanmış olmak demek. 

AK Parti, 22 yıllık iktidarında darbe girişimleri e muhtıralar gibi birçok badireler atlattı. İktidara gelir gelmez vesayet odaklarının hışmına uğradı. 

Parti kapatma davalarında ‘’ yargı vesayetiyle’’ mücadele etti. Dönemin Anayasa Mahkemesi başkanı Yekta Güngör Özdenleri, Cumhuriyet Başsavcıları Sabih Kanadoğlu, Vural Savaşları bir düşünün. Bunlar dönemin medya patronları ve gazete ve TV yöneticileri ile birlikte asılsız sadece iddiadan ibaret gazete manşetleriyle AK Parti kapatılmak istendi. 

Yapay gündemlerle o dönemde neredeyse tamamı muhalif olan gazete kalemşörlerinin asılsız iddialarıyla, gazete manşetlerinin kirli algı operasyonlarıyla kısaca medya vesayeti ile mücadele etti. 

Askeri bürokrasi üzerinden askeri vesayetle mücadele etti. Ordunun 27 Nisan bildirge okunarak Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olması halinde iç savaş çıkacağı söylendi ve sivil siyaset 27 Nisan 2007 yılında e muhtıra ile tehdit edildi. 

Bürokratik vesayetle uğraştı. İş yapılmak mesafe alınmak istenmesine rağmen engel olan devlet bürokrasisiyle iktidarı, devleti yönetemez hale getirmek istediler.

Bu kadar darbe tehditleri yaşamış ve bekleme salonlarında hala umut arayan vesayet odaklarının iktidar için bitmeyen hesapları düşünüldüğünde bu ülkede artık darbe veya e muhtıralar olmaz diyebilir miyiz? 

Bir kere bunu diyebilmemiz için başta ana muhalefet olmak üzere her kesimiyle bu gibi şeylerden bir şeyler murat etme beklenti eşiğini ortadan kaldırmak ve bu gibi benzeri girişimlere gözdağı verecek birlikte hareket etme refleksini geliştirmemiz gerekiyor. 

Bugünün gündemine dönecek olursak; silahlı kuvvetler tarihinde ilk kez üç bayan subay harp okullarının mezuniyet yemin töreninde okunan yemin sonrası dönem birincisi olarak diplomalarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı. Bu gerçekten hepimiz için Türk Millet için bir gurur vesilesi. Buraya kadar her şey normal. Gündem bundan sonra başlıyor. 

Mezuniyet töreninde okunan yemin metni Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 37 maddesinde 13/7/2013 tarih ve 6496/18 md. ile yapılan son değişiklik ile yemin metni; "Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda edeceğime namusum üzerine and içerim," şeklindedir. 

Mezuniyet töreni sonrası devlet erkanı tören meydanından ayrıldıktan sonra 900 küsür civarındaki yeni mezun teğmenden ayrılan 260 teğmen kılıç çekerek hep birlikte kara harp okulu dönem birincisi bir bayan teğmenin ayartması ve direktifleriyle ‘’ Mustafa Kemal’in askerleriyiz!’’ sloganıyla biten 2013 öncesi eski yemin metninin okunarak sıra dışı bir davranışla ülke gündemine, silahlı kuvvetler iç hizmet kanunundan ayrı ve aykırı bir başlık açmış oldular. 

Tabi vakaya olağan pencereden bakıp ne var bunda şeklinde düşünebilirsiniz. Ancak sonuncusunu 15 Temmuz 2016’da 8 yıl önce yaşadığımız darbe girişimini düşündüğümüzde ve 1960’dan bu yana ülkenin yaşadığı askeri darbeler tarihine bakıldığında öyle hiçte hafife alınması gereken bir durum olmadığını görürsünüz. 

Bu sıra dışı vaka ABD veya Avrupa’da yaşansa belki bir anlam ifade etmezdi. Zira bu ülkelerin devlet geleneğinde ve toplumsal zihninde böyle bir şey olmadığı veya olamayacağı için sıradan görülebilir. 

Ancak bu ülkenin darbeler tarihine bakıldığında geçmişte darbe kalkışmaları harp okulları öğrencileri ayartılarak yapılageldiği için normal saymak gaflete düşmektir. Elbette Türkiye eski Türkiye değil. Her alanda savunma sanayi başta birçok alanda önemli gelişmeler kaydetti. Ancak toplum olarak zihinlerimizde değişmeyen darbe tehditlerinin hala var olduğu gündemi koruduğu gerçeğidir. 

Şimdi asıl konuya dönecek olursak soru şu: Türk Askeri, kimin askeri? Mustafa Kemal’in askeri mi yoksa Türk Milleti’nin askeri mi? 

Ülkemin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk. Tartışmasız hepimiz ona vefa borçluyuz. Mustafa Kemal Atatürk’ten daha büyük olan Türk Milleti’nin hükmi şahsiyetidir. Ve tüm kişilerin, tüm kurumların üzerindedir. Hunlarla başlayıp Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar 2200 yıllık bir resmi tarihi ve bilinen 16 Türk devletinin kurucu unsurunu temsil eder Türk Milleti. 

Resmi tören ve parti kongrelerine dikkat ederseniz Atatürk sağda parti liderleri solda ve Türk Milleti’ni temsil eden Türk bayrağı ortada ve üsttedir. Tüm kurumları ve toplumuyla Türk Milleti Türk bayrağının da üstündedir. Zira millet olmasa devlet olmaz devlet olmasa bayrak olmaz. Millet olmadan bu değerlerimiz bir anlam ifade etmez. 

Kişi, kurum ve her türlü gerçek ve hükmi şahsiyetlerin üzerinde olan sadece büyük Türk Milleti’nin hükmi şahsiyetidir. Mustafa Kemal, ebedi başkomutan; Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünün başkomutanı; Türk askeri ise ölümlü hiçbir şahsiyetin değil baki olan ve olacak büyük Türk Milleti’nin askeridir ve yalnızca büyük Türk Milleti’ne hizmet eder.

Millet olarak tüm bu yaşananlar düşünüldüğünde Türk Silahlı Kuvvetlerinin tartışmasız şiarı olan disiplin mevzuatının aşınması '' Acaba bu disiplinsiz ve aykırı davranmanın ayrı baş çekmenin arkasında başka birileri mi var?'' sorusunu sormak ve vakanın soruşturulmasını istemek bu milletin en doğal hakkıdır diye düşünenlerdenim.

Bu haber 76 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

ANKET

MUT'TA SPORA SAHİP ÇIKILIYORMU




Tüm Anketler

artık bende burdayım07 Eylül 2024


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi